Doğan Demir Suriye'deki Aleviler ile ilgili konuştu
Doğan Demir Suriye'deki Aleviler ile ilgili konuştu
KOCAELİ HABERİ
Gelecek Partisi İstanbul Milletvekili, TBMM Çevre Komisyonu Üyesi, Parti Yönetim Kurulu Üyesi ve Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Doğan Demir, Suriye'deki Aleviler ile ilgiliolarak TBMM genel kurulunda bir konuşma gerçekleştirdi;
Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri…
Suriye’de uzun süredir devam eden iç savaş, yalnızca bir coğrafyanın değil, bir toplumun derin ve onarılması güç yaralar almasına neden olmuştur. Bu savaşta en büyük bedeli ödeyen kesimlerin başında ise azınlık gruplar gelmektedir. Suriye’de yaşanan bu insani kriz, Türkiye’yi hem insani hem de stratejik açıdan doğrudan etkilemektedir. Savaşın başlangıcından bu yana, Esad rejiminin zulmünden kaçan milyonlarca insan ülkemize sığınmış, bu insanlar için Türkiye büyük bir özveriyle kapılarını açmıştır.
Esad rejiminin devrilmesi sonucunda Aleviler, Dürziler, Kürtler, Yezidiler gibi azınlıklara yönelik gerçekleştirilen baskı, şiddet ve katliamlardan bahsetmek ve bu korkunç tabloya dikkat çekmek istiyorum. Bu mesele yalnızca komşu bir ülkedeki bir insanlık dramı değil, aynı zamanda ülkemizin sınır güvenliği, insani değerleri ve bölgesel barış konusundaki hassasiyetlerini de derinden etkileyen bir sorundur ve Alevi toplumu olarak bu durum bizleri yani Türkiye’deki Alevileri de çok yakından ilgilendirmektedir.
Bölgede mezhepsel ve etnik kimliklere dayalı bir ayrımcılık yapılarak, sanki tüm azınlıklar Esad Rejiminin destekçisiymiş gibi Aleviler, Dürziler, Yezidiler, Kürtler ve diğer azınlıklar hedef alınmaktadır. Bu saldırılar yalnızca fiziksel şiddetle sınırlı kalmamış; bu insanlar kültürel ve dini kimliklerinden dolayı sistematik olarak baskı altında tutulmakta, yerlerinden edilmekte ve yaşam hakları ellerinden alınmaktadır.
HTŞ, kendisini her ne kadar ideolojik olarak ayrıştıran bir grup gibi göstermeye çalışsa da uygulamaları net bir şekilde uluslararası hukuk nezdinde savaş suçu ve insanlığa karşı suç kapsamına girmektedir. Özellikle İdlib, Humus, Lazkiye ve çevresindeki bölgelerde uygulanan ayrımcı politikalar, bölgede bulunan 38 Alevi köyü ve başta olmak üzere azınlıklara yaşam alanı bırakmamıştır.
Köyler zorla boşaltılmış, bu insanların ibadet yerleri tahrip edilmiş ve dini ritüelleri yasaklanmıştır. Kadınlar ve çocuklar ise bu süreçte en savunmasız ve mağdur kesim olmuştur. Bu durum, yalnızca bu insanların yaşamlarını değil, aynı zamanda gelecekte bir arada yaşamayı mümkün kılacak toplumsal yapıyı da tehdit etmektedir.
Her savaşta olduğu gibi bu çatışmada da en büyük bedeli kadınlar ve çocuklar ödemektedir. Suriye’nin birçok bölgesinde olduğu gibi HTŞ kontrolündeki bölgelerde de kadınlar sistematik cinsel şiddet, zorla evlendirme ve fiziksel şiddete maruz kalmaktadır.
Alevi kadınlar başta olmak üzere azınlık mensubu kadınlar, inançlarından ve kimliklerinden ötürü ayrımcılığın en ağır biçimiyle karşılaşmaktadır. Bu kadınlar hem fiziksel hem de psikolojik olarak yıkıma uğramakta, toplumsal hayattan dışlanmaktadır. Çocuklar ise savaşın en masum kurbanlarıdır. Suriye’de büyüyen bir nesil ne eğitim ne de güvenlik imkânlarına sahip olmadan yetişmektedir. Bu çocukların travmaları, yalnızca bireysel hikâyeler değil, aynı zamanda toplumsal hafızanın derin yaralarıdır.İnsan hakları örgütlerinin hazırladığı raporlara göre çocukların %70’i okula gidememektedir.
Çatışma ortamında büyüyen çocukların yüzde 30’u ise farklı şekillerde sömürüye maruz kalmaktadır. Bu durum, yalnızca bugünü değil, geleceği de tehlikeye atan bir sosyal sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.Türkiye’nin üzerinde yeniden tarihi bir sorumluluk vardır. Bu sorumluluk; orada baskı ve katliamlara maruz kalan azınlıklar için bir yaşam koridoru oluşturulması ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunarak tüm azınlıkların can ve mal güvenlikleri sağlanarak demokratik bir yapının kurulması için sürece katkı da bulunmak olacaktır.
Ülkemizde yakın akrabaları olan azınlıklar var, günlerdir işyerlerini kapatmak zorunda kalmış, gıda ve para yardımı bekleyen on binlerce insan var. Bugün, Suriye’de yaşanan bu insanlık trajedisine kayıtsız kalmamız düşünülemez. Türkiye’nin insani yardım politikaları bu noktada son derece önemlidir.
Suriye’de azınlıklara yönelik yapılan baskı ve şiddet, yalnızca bu insanların değil, tüm insanlığın vicdanında derin bir yara açmaktadır. Daha düne kadar Baas Rejiminin zulmüne uğrayan halk bugünde HTŞ’nin baskı ve zulmüyle karşı karşıyadır.
Kadınların ve çocukların yaşadığı mağduriyetler, bu tablonun en acı ve utanç verici kısmıdır. Türkiye olarak hem insani değerlerimiz hem de tarihsel sorumluluklarımız gereği, bu meseleye daha fazla sessiz kalamayız.Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu soruna dikkat çekmek ve çözüm önerileri üretmek bizim en temel görevlerimizden biridir.
Gelin, bu trajediyi durdurmak ve masum insanların sesi olmak için hep birlikte çalışalım, Dışişleri Bakanlığımız öncülüğünde Mecliste de bir heyet kurarak bölgeye gidelim ve oradaki çaresiz insanlara yardım eli uzatalım...
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.