Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay, hapisteki bir milletvekili adayının seçildikten sonra yemin edip milletvekilliğine başlaması için hapisten çıkarılması konusunda verdikleri farklı kararlar ile karşı karşıya geldiler.
Bu durum iki yüksek mahkemeden hangisinin anayasaya ve hukuka uygun karar verip vermediği konusunda taraftar oluşturarak gündeme oturdu.
Çıkan tartışmalar tarafların hukuka uygun davranıp davranmadığı konusunda ileri sürülen görüşleri de aşarak ülkenin hukuk sisteminde bir kargaşaya kapı aralayacak niteliğe bürünür. Bu durum devam ederse tartışma bu mahkemelerden her birini haklı bulanlar üzerinden toplumu ikiye ayırmış olacaktır.
Bu tartışmaların doğru sonuçlanabilmesi için önce, bu iki yüksek mahkeme niçin şimdiye kadar hiç karşı karşıya gelmeyip de bu gün böyle bir konuma geldikleri sorusunun cevabını bulmak doğru olacaktır.
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı verilene kadar, bu iki yüksek mahkeme hiçbir zaman karşı karşıya gelmedi. Çünkü görev tanımları gereği böyle bir duruma ihtimal yoktur.
Anayasa Mahkemesi; “Genel Kurulu, kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasa'ya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler.” ve Yargıtay ise “Anayasa ilkeleri doğrultusunda uyuşmazlıkların çözüme kavuşmasına yardımcı olmak ve tarafsız bir bakış açısı ile dava dosyalarını inceler.”
Dikkat edilirse her iki yüksek mahkemenin görevleri hususunda kesiştiği ortak bir alan yoktur. Dolayısı ile her iki mahkemenin kararları arasında çelişkiye sebep olacak bir durum söz konusu değildir.
Bu denge Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının verilmesi ile bozuldu. Bu hakkı elde edebilmek için ülkede geçerli bütün hukuki aşamaların geçilerek Yargıtay aşamasına gelinmesi ve orada haksız görülmüş olması gerekmektedir.
İşte bu noktadan sonra Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı doğmuş olmaktadır. İşte asıl problem bu noktada ortaya çıkmaktadır. Zira iki yüksek mahkemeden birinin (Yargıtay) aldığı karar bir diğerinin (Anayasa Mahkemesi) onayına sunulmuş olmaktadır. Bu da açıkça bir iki başlılık durumudur.
Gerçekte her iki mahkemenin verdiği kararların Anayasaya ve hukuka aykırılığından söz edilemez. Problem, adı geçen mahkemelerin kendilerine ait alanda değil, önlerine sürülen ortak alanda karar vermek sureti ile dolaylı yoldan Anayasa Mahkemesinin Yargıtay’ın görevini üstlenmiş olmasıdır.
Bu durumun ortaya çıkmasının sebebi adı geçen mahkemeler değil, hukuki mevzuatın ortaya çıkardığı sistem hatasıdır. Bir yetki alanına aynı yetkilere sahip iki yöneticinin atanması halinde nasıl bir sonuçla karşılaşılacağını sormaya gerek var mıdır?
Bizce problemin çözülmesi için dava dosyalarının incelenmesi noktasında Yargıtay’ı tekrar son karar mercii konumuna getirmek üzere Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı kaldırılmalıdır.