Herkesçe malum olduğu üzere anayasamızın dördüncü maddesi “değiştirilemeyecek ve değiştirilmesi teklif edilemeyecek hükümler” ile ilgilidir. Bu hükümlerin birincisi, devletimizin şeklinin yani siyasal rejiminin “Cumhuriyet” olduğudur. İkincisi, cumhuriyetin niteliklerinin; Toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğudur. Üçüncüsü de Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, milli marşı ve başkenti ile ilgilidir. Bunlar; “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı "İstiklal Marşı"dır. Başkenti Ankara'dır.” şeklindedir. O halde dördüncü maddeye karşı olmak, değiştirilemeyecek bu hükümlerin daha doğrusu ve daha üstünü ile değiştirilebilme imkân ve ihtimalinin var olduğu düşünmek anlamına gelmektedir.
Eğer dördüncü madde ortadan kalksa, bu madde ile korumaya alınan ilk üç maddenin daha doğrusu ile değiştirilmesi ihtimalinin var olup olmadığını inceleyelim:
Birinci madde, Cumhuriyet: Siyasal rejimler mutlakiyetten meşrutiyete buradan da cumhuriyete evrilmişlerdir. Cumhuriyet 21.yy itibarı ile siyasal rejimlerin gelişerek geldiği son noktadır. Çünkü milletlerin yönetilmesinde milletin iradesinin hâkim olmasından daha doğru, daha üstün ve daha iyi bir yönetim şekli düşünülemez. İşte cumhuriyet böyle bir yönetim şeklidir. Bu durumda cumhuriyeti başka bir rejimle değiştirmeyi düşünmek, millet iradesinden daha üstün bir irade ile değiştirmek anlamına geleceğinden ve millet iradesinin üstünde de bir irade olmadığından böyle bir ihtimal yoktur.
İkinci madde, cumhuriyetin nitelikleri: Bu nitelikler, toplumun huzurunu, milli dayanışmayı, adalet anlayışını, insan haklarına saygıyı, Atatürk milliyetçiliğini, demokratlığı, laikliği ve sosyal bir hukuk devleti olmayı kapsamaktadır. Bu niteliklerden ilk planda anlaşılamadığı için “Atatürk milliyetçiliği” ne karşı çıkmayı normal karşılayabiliriz. Fakat diğer niteliklere karşı çıkmanın mantığı bulunmamaktadır. Atatürk milliyetçiliği de; Din ve ırk ayrımı gözetmeksizin, ulus tanımını vatandaşlık ve üst kimlik değerlerine dayandıran sivil milliyetçi bir vatanperverlik anlayışıdır. Böyle bir milliyetçiliğin zararı düşünülemez. Çünkü bu milliyetçilikte farklı din ve ırklara sahip milletler vatandaşlık bağı ile bir üst kimliğe bağlı olarak tek bir millet gibi bir arada yaşayabilirler. Ülkemizde bu üst kimliğin adının “Türk milleti” olmasının sebebi, ülkemizin Anadolu’da yaklaşık bin yıldır bir “Türk devleti” olmasından kaynaklanmaktadır. Yoksa Türk devletinin ülkemizdeki diğer ırkları yok saymasından değil. Demek ki, anlaşıldığında Atatürk milliyetçiliğine de karşı çıkacak bir durum bulunmamaktadır.
Üçüncü madde, Türkiye’nin bölünmez bir bütün olduğu, resmi dilinin Türkçe, bayrağının ay yıldızlı bayrak olduğu, milli marşının “İstiklal marşı” olduğu, başkentinin Ankara olduğudur. Türkiye, Lozan Barış Anlaşmasından itibaren Trakya ve Anadolu coğrafyasından ibarettir. Bu coğrafyada Türk milletinin egemenliği altında günümüze kadar gelebilmiş başka bir millete ait herhangi bir özerk, idari bölge bulunmamaktadır. Ülkenin bölünebilmesi ihtimalinin olması için böyle bir özerk bölgenin olması, sonunda da bağımsızlığını kazanması ihtimalinin bulunması gerekir. Bu sebeple ülkemiz bölünmez, bölünemez bir bütündür. Çünkü bu tür coğrafyaların bir kısmını I.Dünya Savaşında kaybettik bir kısmını da barış anlaşmasında bıraktık. Resmi dilin Türkçe olmasının sebebi ise, devletin Türk devleti olmasından kaynaklanmaktadır. Sonuçta Türkiye birleşik bir devlet değil ki, resmi dil için seçenek olsun ve tercihte bulunulabilinsin veya birden fazla resmi dil olabilsin. Zaten birden fazla resmi dilin pratikte uygulanabilirliği ihtimali de yoktur. Milli marşın ve başkentin seçiminde ise tercihte bulunabilmek ise ancak bu seçimlerin yapıldığı zamanda mümkündür. Çünkü İstiklal Marşı yerine başka bir marşı ancak bu marşın seçiminden önce tercih edebilirdik. Yine Ankara’nın dışında başka bir şehri başkent olarak ilan edebilmek ise ancak Ankara başkent seçilmeden önce yapılabilirdi.
Görülüyor ki, anayasamızın ilk üç maddesini koruma kapsamına alan dördüncü maddesi ortadan kalksa bile bu üç maddenin değiştirilmesinin imkân ve ihtimali bulunmamaktadır.