Önce Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması, sonra Hamas terörü, ardından İsrail’in Gazze ve Lübnan’da yaptıkları; Suriye’de olup bitenlerle etrafımız tam bir ateş çemberi. Bu kaosta biz Atatürk’ün şiarından milim sapmadan “Yurtta sulh cihanda sulh” için komşularımızla iyi geçinip esas savaşımızı içeride obeziteye karşı vermeliyiz.
OBEZİTE, DIŞ TEHDİT KADAR TEHLİKELİ Mİ?
Obezite dış tehdit kadar tehlikeli mi, dilerseniz önce ona bakalım. Evet tehlikeli çünkü toplumumuzda en yaygın, üstelik sinsi ve mücadelesi zor bir hastalık. 200 dolayında hastalığın doğrudan sebebi veya tetikleyicisi. Örneğin diyabet, kanser, yüksek tansiyon, inme, osteoartrit, KOAH, depresyon, kısırlık gibi. Bunlardan sadece diyabetle ilgili rakamlar bile çok çarpıcı. Şu anda 12 milyon insanımız şeker hastalığına yakalanmış ve sağlık bütçesinin hatırı sayılır bir bölümü mecburen buraya gidiyor. Her geçen gün diyabet olma yaşı düşüyor ve çocuklarımızda, gençlerimizde hastalıkla birlikte öğrenme sorunları da baş gösteriyor. Gönüllü ve güvenilir bir sivil toplum örgütü olan World Obesity’nin öngörülerine göre 2035’te, bundan sadece 10 yıl sonra dünya çocuklarının 2/5 i obez, yani hasta olacak. Ekonomik yükün yanı sıra bu rakam ürkütücü ve alarme edici.
KİMLER OBEZ SAYILIYOR?
Türkiye’de şu anda erişkin nüfusun sadece 1/3 ü boyuna göre olması gereken sağlıklı ağırlıkta; 1/3 ü fazla kilolu, 1/3 ü ise obez. Demek oluyor ki toplumumuzun 2/3 ü sağlıklı değil! Düpedüz bildiğiniz hasta ama farkında değil, aldırmıyor veya çoğunlukla da obeziteyle mücadeleyi bırakmış gibi. Pekiyi vatandaşımız obeziteyi hem bir hastalık olarak görmüyor hem de yeterince mücadele edemiyor da Sağlık Bakanlığı ne yapıyor? Çok şükür hepimizin aile hekimi var; onlar kayıtlı nüfuslarının kilosunu, bel çevresini ölçüyor, beden kitle endeksini takip ediyor mu? Üstelik e-nabız, sağlık kayıt programında bunların kaydedilmesi için yer var.
Mücadelemizi doğru zemine oturtmak için önce adını doğru koymalı, sorunu doğru tanımlamalıyız: 1. Obezite hastalıktır, hem de kötü bir hastalıktır. 2. Obezite toplumumuzun çoğunluğunu etkilemekte ve geleceğini her bakımdan tehlikeye sokmaktadır. O nedenle obeziteye karşı mücadele herkesin görevidir. 3. Obezitenin sebepleri ve tedavisi karmaşıktır, ister birey olarak, ister kurum olarak mücadele edilsin destek veya yardım alınmadan, multidisipliner çalışma ve işbirliği yapılmadan çözülebilecek bir sorun değildir. Doğru yaklaşım yapıldığında da önlenebilir bir durumdur.
“YAŞAMDAŞLIK” TEMEL EKSENİNDE YENİ BİR MEDENİYET OLUŞTURMALIYIZ
Uzun yıllar obez insanlar yemek yemeye karşı iradesizlikle suçlandı ve konu sadece bireylerin sorunu olarak görüldü. Bunun sonucunda basında, televizyonda, sosyal medyada çeşitli diyet programları, zayıflama reçeteleri, egzersiz uygulamaları, şarlatanlar moda oldu ve olmayı sürdürüyor. Ya da gıda ve içecek endüstrisi, GDO’lar, mısır şurupları, palmiye yağları suçlanarak bunları hedef alan yasal düzenlemeler peşinde koşuldu. Bunların hepsinde elbette doğruluk payı vardır ve gerekenler mutlaka yapılmalıdır ancak obezitenin tüm dünyada bu kadar yaygın olmasının önemli kök sebeplerinden birisi içinde halen yaşamakta olduğumuz ancak sonuna geldiğimiz ekosistemdir. İnsanı merkeze alan alıştığımız antroposen çağı ve onun doğurduğu medeniyet yerine “Yaşamdaşlık” temel ekseninde yeni bir medeniyet oluşturamazsak obeziteyle mücadelemizi de geleceğimizi de kaybederiz.
OBEZİTENİN EN ÇOK SARSTIĞI İKİ ÜLKE: ABD VE İNGİLTERE
Obezitenin batı dünyasında en çok sarstığı iki ülke ABD ve İngiltere’dir, yani batı medeniyetinin iki temel taşıdır ve bu tesadüf değildir. Sorunlarla dolu Antroposen çağı büyük gürültülerle, krizlerle kapanırken yeni o kadar hızla zuhur etmiyor, sancılar çekiliyor. İşte bireysel, kurumsal veya toplumsal obezite mücadelesi bize yeniyi kurmada da çok önemli bir yol gösterici ve model olacak, bu mücadeleyi kazanacaklar doğadaki bütün canlı varlıkların bir arada kollanıp korunduğu, sadece insanın çıkarlarının ve sınırsız tüketimin pompalanmadığı yaşamdaşlığın kapısını aralayıp geleceğe güvenle bakacak.
Elbette yeniyi kurarken hastalarımızı ihmal edemeyiz. Obezite bir hastalık olduğu için burada ilk görev sağlığımızdan birinci derecede sorumlu aile hekimimiz ve Sağlık Bakanlığına düşüyor. Onların önce teşhisi koyması ve sonrasında kişinin obeziteyi sadece bir kilo verme meselesi olarak görmemesini ve bütünüyle yepyeni yaşam biçimine geçiş yapmasını sağlaması gerek. Bakanlık ile aile hekimleri ve hemşireler, yanı başlarındaki eczacılar, kamuda görevli veya yerel yönetimlerin desteğiyle hep devrede olacak diyetisyen, psikolog, fizyoterapist ve diğer sağlıkçıların sımsıkı bir ekip olarak mücadeleye devam etmesi lazım*. Morbid obezite dediğimiz beden kitle endeksi çok yüksek ve eşlik eden ağır problemlerin olduğu durumda etkinliği kanıtlanmış ilaç ve cerrahi yöntemlerin kullanılmasından kaçınılmamalıdır. Obezitenin cerrahi dahil, maalesef tüm tedavilerinde nüksler sıktır, çünkü yağ hücreleri bir kere şişmanlık yaşandığında genetik olarak kendini programlar ve bizi hep yemek yemeye zorlar. İşte bunun için de obeziteden kurtulmak kolay değildir ve bireysel düzeyde de kararlılıkla savaşmayı gerektirir. Bu nedenle gelecek nesillerin obez olmasını önleyici politikaların yerleştirilmesi obezitenin giderilmesi için çaba sarf etmek kadar önemlidir. Hatta daha da önemlidir.
ESKİ YÖNTEM VE ALIŞKANLIKLARLA BU SORUNU ÇÖZEMEYİZ
Obeziteyle mücadele etmek sadece yukarıda saydığımız kişi ve yapıların görevi değildir. Eğitim, spor, maliyeden sorumlu bakanlıkların, SGK’nın, TBMM nin de yapması icap eden pek çok iş var. Dünya Sağlık Örgütü boşuna mı “Her Politikada Sağlık” sloganını yerleştirmeye çalışıyor? Bu kadar yaygın ve karmaşık bir hastalık ancak kamunun ve tüm toplumun birlikte etkin çabasıyla, desteğiyle başarılı olabilir. İşte o desteği sağlayabilmek ve bu büyük sorunu göğüsleyebilmek için devlet, yerel yönetimler, konuyla ilgili STK’lar, akademisyenler, aktivist ve gönüllüler, startuplar, şirketler, vatandaşlar birlikte omuz omuza çalışabilme becerisini göstererek çözümler üretmeliyiz. Bu, ilgili tüm taraflar için yeni bir zihniyet, yeni bir yapılanma ve yeni bir dil kurmayı, yeni teknolojik olanaklardan alabildiğine yararlanmayı gerektirir. 20.yüzyıldan kalma eski yöntem ve alışkanlıklarla bu sorunu çözemeyiz. Obezite mücadelesinde multidisipliner biçimde işbirliği ve birlikte yaratma ilkeleriyle yaptığımız yaklaşımlar sonucunda elde edilecek bir başarı hızlı yaşlanma veya enflasyon gibi diğer karmaşık sorunlarımızın çözümünde de bize rehber olacaktır.
İLK HEDEF, 4 MART 2025 DÜNYA OBEZİTE GÜNÜ
Savaşları kazandıran top ve tüfek değil insanları birlikte ayağa kaldıran, ayakta tutan seferberlik ruhudur. Biz, bir grup gönüllü yurttaş oluşturduğumuz “Obeziteye Karşı İşbirliği Hareketi” ile bu ruhun gelişmesine, serpilmesine katkı sağlamak istiyoruz. Bu amaçla çalışan her kişi ve kuruma koşulsuz destek vermeye, elimizden gelen yardımı yapmaya hazırız.
Hareket olarak ilk hedefimiz 4 Mart 2025 Dünya Obezite Gününde olabildiğince çok il, ilçe, üniversite, belediye, kurumda etkinlikler düzenlenerek toplumdaki farkındalığın bir üst seviyeye çıkarılmasıdır. Herkes bu etkinliği kendi istek ve ihtiyaçları doğrultusunda tasarlayabilir. Siz de obeziteye karşı savaşta yer almak, bir “Obazon” olmak istiyorsanız bugünden tezi yok kolları sıvayınız. Çalışmalarınıza ne kadar çok farklı kişi ve kurumu dahil edebilirseniz işbirliği ağınızı o kadar geliştirirsiniz. Unutmayınız ki eğer 4 Mart’ta obeziteye karşı isyan bayrağımızı tüm Türkiye’de ses getirecek biçimde açabilirsek mücadelede bir adım öne geçeriz. Başarımız bizi sadece berbat bir hastalıktan kurtarmakla kalmayacak, yaşamdaşlık yolunda önemli bir yol kat ederek kendimizi, kurumumuzu ve toplumumuzu geleceğe hazırlamamızı sağlayacaktır.
Hemen şimdi, siz de beden kitle indeksinizi (Ağırlık (kg) / boy (m2)) hesaplamak ister misiniz?
25 den fazla ise aman DİKKAT!
Prof. Dr. Melih Bulut, Aralık 2024