Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Erdoğan, geçtiğimiz günlerde Ak Parti Merkez Yürütme Kurulu'nda, 31 Mart yerel seçimlerini değerlendirdi. Erdoğan, "Ya hatalarımızı görerek kendimizi toparlarız ya da güneşi gören buz misali erimeye devam ederiz" dedi.
Erdoğan doğru olanı demiş. Çünkü yenilgiye neden olan hatalardan ders alınmaması peşinden yeni yenilgileri de beraberinde getirir. Yani Erdoğan’ın söylediği gibi eriyerek tükenilir..
Erdoğan’ın bu sözleri sonrasında, Ak Parti ile uzaktan ve yakından ilintili olan siyasetçiler ile gazeteci yazarlar başladılar hemen “nerede yanlış yapıldı” üzerine sözler etmeye ve makaleler yazmaya..
Bu siyasetçi veya gazeteci zatların bazıları bunu “belki olumlu yönde katkı sunarım” düşüncesi ile iyi niyetle yaparken, bazı sözüm onlara gazeteci veya siyasetçi olanları ise bu eleştiri ayağı ile başladılar, Ak Parti içinde veya dışında kuyruk acıları olan kimseleri "yenilginin nedenleri" diye hedef göstermeye..
Ak partinin oylarının yüzde 45’lerden 35’lere kadar gerilemesinin nedenleri üzerine sayfalara dolusu yazılar yazılıp, yorumlar yapılabilir. Çünkü ortada 22 yıldan beri iktidardan hiç düşmeyen bir parti ve her biri tartışmaya açık binlerce hayat geçirilen uygulamalar var..
Başbakan Erdoğan’a yönelik, 17-25 Aralık süreci, Hakan Fidan’a 7 Şubat 2012’de kurulan MİT Kumpası ve 15 Temmuz 2016 FETÖ Darbe girişimi var..
NAS faiz politikası var, Enflasyon canavarı var..
Tabi ki bunların hepsi ayrı bir tez konusu. Lakin ben bugün buradan, Ak partinin oylarının yüzde 45’lerden 35’lere kadar gerilemesinin nedenlerinden sadece birisini yazacağım;
Belediye başkan adaylarının belirlenmesinde, milletvekillerinin etkisi ve İl-İlçe Teşkilatlarının görüşünün geri plana itilmesi..
Yıllardan beri devam eden bu uygulama Ak Partide kocaman bir “küskünler ordusu” oluşturdu..
Şöyle ki;
Reis Erdoğan büyük kongrelerde MKYK ve MYK üyelerini belirliyor..
MKYK ve MYK üyeleri genel seçimlerde milletvekili adaylarını belirliyor..
Milletvekilleri, yerel seçimlerde belediye başkan adaylarını belirliyor..
Sonra Belediye Başkanları ve milletvekilleri ikisi kafa kafaya verip il ve ilçe başkanlarını belirliyor..
İl ve ilçe başkanları da Belediye Meclis üyelerini belirliyor..
Ve tabi ki fasit daire içinde belirlenmiş olanlar, kendilerini belirleyenlere karşı koşulsuz biat zorunluluğu hissediyor..
Yani parti tabanının gönlünü alam ya da onları sürece ortak etme zorunluluğu hissetmiyor..
Peki bu milletvekili, belediye başkanı, il-ilçe başkanı ve belediye meclisi üyesi adaylarının belirlenmesi işinde, Parti tabanları nerede?
Mahalle Teşkilatları ve parti tabanlarının görüşü alınıyor mu?
Adayların belirlenmesi için yapıldığı söylenen “Parti içi temayül yoklamaları”nın sonucu, lehte veya aleyhte bir faktör oluşturuyor mu;
Aday adayları üzerinden yaptırılan kamuoyu anket sonuçları belirleyici bir etken oluyor mu?
Ne gezer?
Açılmadan iade..
Ya da at çöpe..
Bu bu işte bu partilileri hiçe sayan bu uygulamadan ötürüdür ki, parti tabanında büyük bir küskünler ve kırgınlar ordusu oluşturuldu ve bu büyük ordu da, kendilerini pasifize ederek zamanla “Temebeller Ordusu”na dönüştürdü..
"Madem onlar bizi kaale almıyor, biz onları niye önemseyelim" diyerek sandığa gidip oy dahi kullanmayan küskünler ve tembeller ordusu..
Partililerin partileri ile aidiyet bağını zayıflatırsanız, her şey göstermelik olur ve “dostlar alışverişte görsün” türünden yapılan siyasette, böyle bir mağlubiyeti beraberinde getirir..