Yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinden yürütme kuvveti hangi siyasi rejim de olursa olsun eninde sonunda bir tek adamın eline geçmektedir. Mutlaki rejimlerde zaten kralların/padişahların elinde, meşrutiyet ve cumhuriyet rejiminde ise halkın seçimi ile başkanın veya meclisin güvenoyu vermesi ile yürütme yetkisini sadrazama/başbakana devretmesi ile yine tek adamın eline geçmektedir. Burada eğer yürütme yetkisinin yanında yasama ve yargı yetkisinden ikisi birden veya yasama yetkisi de tek adamın elinde ise yani mutlaki idarede bulunuyorsak işte “tek adam yönetimi” diye tanımladığımız sorun o zaman ortaya çıkmaktadır.
Bu sorun, mutlaki idarelere yeniçağın başlaması ile halkın temsilcileri önceleri bir konsey olarak nihayetinde de temsilcilerin oluşturduğu meclis olarak ortak olmaya başlamaları ile ortadan kalkma sürecine girmiştir. Süreç içerisinde meclis kralın/padişahın aleyhine yetkilerini genişleterek en sonunda kralı/padişahı devlet başkanlığında temsil noktasına indirmişlerdir. Meşruti idarelerde artık hâkimiyet milletindir ve onun temsilcilerinin oluşturduğu meclisler eliyle bu hâkimiyeti kullanır. Meşruti idarelerde kralın/padişahın sadece hükümeti kurmakla birini görevlendirmesinin dışında bir yetkisi kalmamıştır. Hükümeti kuran kişi de meclisten güvenoyu aldıktan sonra hükümet başkanı olarak sadrazam/başbakan adı ile görev yaparlar. Görülüyor ki meşruti idarelerde yürütme yetkisi meclise geçtiği halde, meclis hükümet başkanına güvenoyu vererek bu yetkisini sadrazam/başbakan adı ile bir tek adama devretmektedir.
Cumhuriyetin parlamenter sisteminde de durum meşruti sistemde ki gibidir. Burada da yasama yetkisinin yanında yürütme yetkisi yine meclise aittir. Meclis hükümete güvenoyu vererek bu yetkisini başbakana yani bir tek adama devreder. Meclis güvenoyunu hem meşrutiyette hem de cumhuriyette geri çekerek hükümeti düşürme yetkisini elinde bulundursa da yürütmeyi meclis yapamamakta yine hükümeti kuracak bir başka kişiye güvenoyu vererek bu yetkiyi devretmektedir.
Cumhuriyetin başkanlık sisteminde ise halk iki ayrı seçim yaparak birinde yasama yetkisini vereceği meclisi seçer, diğerinde ise yürütme yetkisini vereceği başkanı seçer. Burada da yürütme yine halkın seçtiği başkan dediğimiz tek adamdadır. Gerçi bir sonraki seçimde verdiği yetkiyi bu tek adamdan geri alabilse de, halk yürütmeyi yapabilmek için yine bir seçimle bir başkan/ bir tek adam seçer.
Görülüyor ki yasama yetkisinin yanında yürütme yetkisi meşrutiyette ve cumhuriyetin parlamenter modelinde meclisin elinde olduğu halde, meclis yürütmeyi kendisi yapamadığı için güvenoyu vermek sureti ile kabinesini oluşturmuş bir başbakana yani bir tek adama bu yetkiyi devretmektedir. Cumhuriyetin başkanlık modelinde ise yürütme yetkisi teorik olarak halkta bulunmasına rağmen pratikte kendisi bu yetkiyi direkt kullanamayacağı için başkan adı ile seçtiği yine bir tek adama devretmektedir.
Demek ki sorun, yürütme yetkisinin tek adam da olmasında değil, yürütmenin yanında yasama yetkisinin de tek adamda olması ve tek adamın halk tarafından veya meclis tarafından süreli olarak seçilememesindedir. Meşrutiyet ve cumhuriyet rejimleri bu sorunu ortadan kaldırdığına göre bu iki rejimden birinde olan ülkeler “tek adam yönetimi” diye bir sorunla karşı karşıya değiller demektir.
O halde 2023 seçimlerine giderken cumhuriyetin parlamenter sistemini savunanlar, başkanlık sisteminde ki tek adam yönetimini eleştirirken, parlamenter sistemde de meclisin güvenoyu vermek sureti ile elindeki yürütme yetkisini başbakana yani bir tek adama devrettiğini ve bu sebeple eleştirilerin haklı bir tarafı olmadığını görmeleri gerekir. Eğer meclisler yürütme yetkisini, yasama yetkisini kullandığı gibi hiçbir kimseye devretmeden kullanabiliyorlarsa ve bunun dünyada örneği bulunabiliyorsa o zaman başkanlık modelindeki tek adam yönetimini eleştirsinler.