Ateşkes anlaşmaları savaşan taraflardan birinin savaşa son verilmesi isteğinin kabul edilmesi ile yapılan anlaşmalardır. Anlaşmanın şartlarını ateşkesi kabul eden taraf hazırlar. Şartlar üzerinde her iki taraf da uzlaşırsa anlaşma imzalanır. Savaş durur ve barış anlaşması yapılması süreci başlar. Bu süreç içinde ateşkes isteyen tarafın taahhüt ettiği bedeli ödemesi söz konusudur. Bu bedel, savaşıp kaybetseydi ödeyeceği bedelden elbette daha az olacaktır. Tabiatı ile burada da şartları belirleyen yine kendisinden ateşkes istenen taraftır. Bu şartlar çerçevesinde barış müzakereleri başlar ve anlaşma sağlanırsa barış anlaşması imzalanır. Anlaşma sağlanamaz ise şartlar ve müzakereler tekrarlanarak sonuca ulaşılmaya çalışılır. Sonuç alınınca da kalıcı barış gerçekleşmiş olur. Aksi takdirde savaş şartlarına dönülür.
Sultan Vahdettin tahta çıktıktan dört ay sonra, dört yıldır devam eden I.Dünya savaşından ayrılmak amacı ile ateşkes istedi. Öne sürdükleri şartların kabul edilmesi ile İtilaf Devletleri (İngiltere, Fransa, İtalya, ABD) teklifi kabul etti. Karşı tarafın belirlediği şartların, Limni adasının Mondros limanında müzakere edilmesi sonucunda ateşkes anlaşması imzalandı. (Mondros Mütarekesi-30 Ekim 1918) Ateşkes anlamında kullanılan mütareke; karşılıklı olarak silah bırakmak demektir. Mütareke /Ateşkes sürecinde Osmanlı Devleti’ne yapılacak olan barış teklifi üzerinde anlaşma sağlanırsa kalıcı barış gerçekleşecek; aksi takdirde savaş yeniden başlayacaktı.
Mütareke sürecinde İtilaf Devletleri tarafımıza, her birini reddetmemiz sebebi ile sırası ile 1920’de Sevr, 1921’de Londra, 1922’de olmak üzere birer yıl ara ile üç barış teklifi yapıldı. Bu tekliflerin reddedilmesi sebebi ile İtilaf Devletleri ateşkes anlaşmasının bozulduğunu varsayarak savaşı yeniden başlatmadı. Aksine reddedilen her tekliften sonra bir yenisini hazırlayarak bir anlamda Osmanlı tarafının haklılığını her seferinde kabul etmiş oldu. 1923’de yapılan son teklif Lozan’da müzakere edilip kabul edilince I.Dünya Savaşı bağlamında kalıcı barış sağlanmış oldu.
İlk üç teklifi acaba neden kabul etmedik?
Zira bu tekliflerde istenen bedeller çok ağırdı. Misak-ı Milli sınırlarımızdan taviz vermemiz isteniyordu. Bu sınırlarımızdan vereceğimiz taviz mümkün olduğunca azaldığı şartlar sağlanınca yapılan son teklifi kabul ettik. Lozan Barış Anlaşması böylece ortaya çıktı.
Bu noktada son yarım asırdır gündemde tutulan “Lozan zafer midir? Hezimet midir?” şeklindeki tartışmaya son verecek bir söylem geliştirebiliriz. O da şudur: Lozan ne zafer, ne de hezimettir. Çünkü zafer ve hezimet savaşın sonuçlarıdır. Zafer savaşta galibiyet, hezimet mağlubiyettir. Halbuki Lozan bu ikisinden hiç birinin sonucu değildir. Devam etmekte olan bir savaşın durdurulmasının yani bir ateşkesin sonucudur.
Barış anlaşmaları taraflar açısından ödenen bedellerin yahut elde edilen kazançların miktarına göre değerlendirilir. Bu durumu tasvir etmek için illa da zafer veya hezimet tanımlamaları yapılacaksa, ilk üç tekliften herhangi birinin kabul edilmesi halinde hezimet ve Lozan içinde zafer ifadeleri kullanılmalıdır.